Meyve Dergisi 16 Mayıs 2017
Çözüm arayışının olduğu yerlerde bir problemin / problemlerin varlığı aşikardır. Her problem, öğrenme için bir fırsat olarak görülebilir. Zaten bilimsel araştırma süreci, öncelikle problem durumunun tespiti ile başlamaktadır. Toplumsal hayatın dinamikleri olan esasların, değerlerin yıpranması, ortadan kalkması demek o toplumda çeşitli problemlerin baş göstermesi anlamına gelmektedir. Mesela Bediüzzaman, hayat-ı içtimaiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhametin sarsılamasının, bazı yerlerde, gayet elîm ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler verdiğini ifade etmektedir. Değer temelli esasların zaafiyeti, beraberinde o değerin yoksunluğunu davranışa döken uygulamalarla kendisini göstermektedir. Bu açıdan ferdî ve ictimaî problemlerin çözümü için ortaya çıkan değerler eğitimini, hem fert hem de toplum açısından değerli görmekteyiz.
“Lütfen “beyaz bir tavşan” düşünmeyin.” Günlük hayatta, eğitim dünyasında çocuklarımıza, gençlerimize ya da öğrencilerimize “yapma” “etme” dememiz mi yoksa “şunu yap” “bunu yap” dememiz mi daha etkilidir. Bilhassa, menfi manalar üzerinden verdiğimiz öğütler, kazandırmaya çalıştığımız olumlu davranışlar konusunda ne kadar başarılı olabiliriz? Özellikle son dönemde iyice dikkatleri üzerine toplayan ve içtimaî problemlerin çözümünde etkili olması beklenen değerler eğitimi bu açıdan nasıl bir yaklaşım sunmaktadır.
Bir şemsiye kavram olarak ortaya atılan değerler eğitimi, bu şemsiyenin altında ahlak eğitim (karakter eğitimi) , dinî eğitim, çevre eğitimi, vatandaşlık eğitimi vb. eğitim türlerini içinde barındırmaktadır. Temele hangi tür değerlerin alındığı, aynı zamanda o eğitimin türünü de belirlemektedir. Örneğin ahlaki değerlerin temel alındığı bir “değerler eğitimi” yaklaşımı “karakter eğitimi” olarak nitelendirilir. Cumhuriyetten günümüze eğitim programları incelendiğinde, genel anlamda karakter eğitimi yaklaşımının benimsendiği söylenebilir.
Kişilik yapısı açısından en önemli değerler eğitimi akımlarından birisi de karakter eğitimidir. Lickona’ya göre karakter eğitimi, kişilerde sorumluluk değerini temel alarak, sağlam bir karakter geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu akımın toplamda on bir ilkesi var ve “karakter dili” de bu ilkelerden birisidir. Karakter dili, temelde kişilerle olan etkileşimde “olumlu bir dil” kullanılmasını tavsiye eder. Yani fertlerle, fertlerin kazanmalarını istediğimiz özelliklere ait “müspet” ifadeler, talimatlar, etkinliklerle iletişim kurmalıyız.
İşte, bir türlü düzeltemediğimiz davranış problemlerinin halli için muhtemelen “dilimizi” gözden geçirmemiz gerekecektir. Onca projeler, eğitim programları, kitle iletişim araçları etkinlikleri olmasına rağmen, maalesef problemler halen devam etmektedir. Özellikle bu tür etkinliklerin dili ve içeriği büyük önem kazanmaktadır.
Hutbe-i Şamiye eserinde Bediüzzaman, müsbet mananın, kainatta temel maksat olduğunu ifade etmektedir. “Kâinatın nizamında galib-i mutlak ve maksud-u bizzat ve Sâni-i Zülcelâlin hakikî maksatları, hayır ve hüsün ve güzellik ve mükemmeliyet” olduğunu beyan eder. Kainata dikkat edilse bu kural görülecektir. Esas maksat, doğrunun, güzelliğin, hayrın inşası ve tesbitidir. Kainattan bizim de almamız gerek ders, yine müsbet manada olan, hayra, hüsne ait derslerdir. Peki kainatta var olan olumsuzlukları nasıl yorumlamalıyız? Yine devamında Bediüzzaman, “Şer, kubh, çirkinlik, bâtıl, fenalık, hilkat-i kâinatta cüz’î” olduğunu ve bu şekilde yorumlamamız gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü bunlar “Maksut değil, tebeîdir ve dolayısıyladır. Yani, meselâ çirkinlik, çirkinlik için kâinata girmemiş; belki güzelliğin bir hakikati çok hakikatlere inkılâp etmek için, çirkinlik bir vâhid-i kıyasî olarak hilkate girmiş.” Doğrunun doğruluğunu anlamamız, için çirkinin çirkinliği de olmalıdır.
Kitle iletişim araçlarında, medyada gençlerin sorunlarını dramatik bir şekilde ifade etmeyi amaçlayan programların aksülamel ile karşılık bulduğu ifade edilmektedir. Zararlı alışkanlıkların “zararına” dikkat çekmeye çalışan programlar, muhatap kitlenin “safi zihinleri bulandırarak” doğruya ulaşamadan yanlışta boğulduklarını göstermektedir. Adeta, reklamın iyisi, kötüsü olmaz mantığıyla, kaş yapmaya çalışılırken göz çıkarılmakta. Değerler, en kısa tabirle “tercih” olarak nitelendirilebilir. Karşılaştığımız herhangi bir durumda tercih yapmamız gerektiğinde, değerlerimizi ölçüt olarak alırız. Karşılaştığımız bir şeyin “doğru” ya da “yanlış” bilgisi de değerler eğitimimin bir parçasıdır. Tercih ettiğimiz, yakınlaştığımız şeyler “doğru” kaçındığımız şeyler ise “yanlış”tır. Zira neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmeden önce, doğruluğun kriteri bilinmelidir ki, doğru karar verilebilsin. Öyleyse önce doğruyu yerleştirmeli, meleke haline getirilmeli, kişiliğin temel yapısı haline gelmelidir. Daha sonra karşılaşılan bir durumda doğru karar vermek kolaylaşsın. Önce yanlış ile karşılaşan bireylerin, yanlışta boğulmaları maalesef bu yüzdendir.
Bediüzzaman yine bu konuyu da şu şekilde veciz olarak ifade etmektedir: İşte, tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler, “Haset etme, hırs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayı sevme.” Yani, “Fıtratını değiştir” gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz”; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur. Öyleyse olumsuzu çağrıştıran, menfi manalar çağrıştıran ifadeler, ibareler yerine, hedef tayin ettiğimiz müsbet manaların tesis edilmesi daha muvafık olacaktır. Nitekim bu konuda yapılan bazı araştırmalar, insanların farkında olmadan, kelimelerden etkilendiklerini göstermektedir. İki gruba ayrılan gençlerden bir gruba “bilge, yaşlı, emekli” kelimeleri ile ilgili cümleler kurmaları istenmiş ve bu gençlerin yürüyüşlerine dikkat edildiğinde, diğer gruba göre daha yavaş yürüdükleri tespit edilmiştir. Yani yaşlılıkla ilgili kavramlar farkında olmadan yavaş yürümelerini “tetiklemiştir”.
Öyleyse yapabileceklerimiz aslında bellidir. Yetiştirmekle sorumlu olduğumuz fertlerin zihinlerini müsbet mana ile doldurmamız gerekiyor ki, yanlışa zamanları ve fırsatları olmasın. Yanlış manaları çağrıştıracak ifadeler dahi kullanılmamalıdır ki, zihinde çağrışım yaparak yanlış olan şeyleri tetiklemesin.
Comments